PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kemençenin Ordinaryüsü Picoğlu Osman



Burçak
06.06.2010, 15:32
Karadeniz’in gelmiş geçmiş en büyük, en ünlü kemençe üstadı Picoğlu Osman, bundan 64 yıl önce 31 Mayıs 1946 tarihinde vefat etmiş, 4 Haziran’da da Kulaksız’da toprağa verilmişti. Onu ölüm yıldönümünde bir kere daha minnet ve şükranla anıyoruz.
Picoğlu’nun ustası, büyük kemençe üstatlarından Kodalakoğlu Karaman Halil’dir.
“Picoğlu” lakabının nasıl doğduğuna ilişkin dört ayrı görüş vardır. Sonuçta bu lakabın, “yaramaz, haylaz çocuk” anlamında verildiği açık bir gerçektir. “Yiğit lakabı ile anılır” özdeyişindeki gibi, merhum da lakabını benimsemiş olacak ki, taş plaklarına lakabını da yazdırmış, her parçasını takdim ederken de gururla söylemiştir.
Ünlü halkbilimci ve derlemeci Sadi Yaver Ataman, “piç” sözcüğünün hoş olmayacağını düşünmüş olacak ki, “Bicoğlu, Bicioğlu” gibi zorlama sıfatlar kullanmıştır.
Picoğlu Osman vatani görevini yapmak üzere 1921’de Trabzon’da silah altına alınır. Burada üç yıl askerlik yapan Picoğlu için Prof.Dr.Muharrem Ulusoy, şunları söylüyor:
“Yıl 1924. Atatürk’ün Trabzon’u ilk ziyaretleri… Belediye Başkanı Ahmet Faik Barutçu, Atatürk’ün Türk Sanat Müziği’ne olan aşırı sevgisini bildiğinden, amatör de olsa küçük bir grubu karşısına çıkarır. Fakat Atatürk bu grubun icrasını pek beğenmez. Başkana dönerek, ‘Trabzon’da başka sanatçıların olup, olmadığını’ sorar.
A. Faik Barutçu bunun üzerine hemen kışlasından Bicoğlu Osman’ı istetir. Atatürk Bicoğlu’nun yöreye has icrasını alkışlayarak dinler. Akabinde yine başkana dönerek şaka ile karışık tembihler: ‘Bu delikanlıyı iyi saklayın, büyük bir sanat dehası…”
“Ankara Radyosu Yurttan Sesler Korosu”nun kurucusu ve ilk başkanı olan ünlü halkbilimci ve derlemeci Muzaffer Sarısözen, 1937 yılında Karadeniz türkülerini derlemek üzere yola çıkar ve Görele’ye de uğrar. Sarısözen, çağrılan 20 kadar kemençeciyi dinler, ancak tatmin olmaz. Son olarak Picoğlu aranır, bulunur, huzuruna çıkarılır. Picoğlu’nu pür dikkat dinleyen Sarısözen, nihayet aradığını bulmuştur. “İşte kemençe sanatçısı bu…” diyerek takdirlerini ifade eden Sarısözen, “Siz Göreleliler ve sizin şahsınızda bütün Karadenizliler! Sizler, aranızda bir hazine ile yaşıyorsunuz! Fakat çok garip bir gerçek ki, bu hazineden bihabersiniz (habersizsiniz). Ben Anadolu’nun pek çok yerini gezdim… Ama böylesine sanat icra eden bir halk ozanına ilk kez rastlıyorum. Sizler her halde ya kültür denilen medeniyet nimetinden uzaktasınız, ya da kültür meselesine pek aldırmıyorsunuz. Her nasılsa, ben bu hazineyi bırakmayacağım.” der ve Picoğlu’nu Ankara Radyosu’na davet eder.
Picoğlu Osman, Ankara Radyosu’nda üç ay programlara katılır, plaklar doldurur. Daha sonra ailesinin özlemine dayanamayarak Görele’ye döner.
Picoğlu Osman nüktedan biri idi. Bir gün, mecbur kalmadıkça başından çıkarmadığı kasketi Espiye’de bir düğünde çıkan bir kavga esnasında kayıplara karışır.
Düğün dönüşü yolda başındaki kasketi göremeyenlerin meraklı sorularına;
“Espiye’nin üstünde,/Bulutlar dönüyordu.
Siz şapka soruyonuz,/El beni vuruyordu!” diye karşılık verir.
Picoğlu, 78’lik" diye tabir edilen 10 adet Taş Plak doldurmuş olup, üzerlerinde ismi "Piç Oğlu Osman" şeklinde yazmaktadır. Üçü TRT’de kayıtlı olan bu 10 adet parçadan en ünlüleri; Giresun Üstünde Vapur Bağrıyor, Altını Bozdurayım ve Trabzon Kahya Havası’dır.
Bu 10 parça ODEON tarafından CD’ye kaydedilerek, 2009’da piyasaya çıkarılmıştır.
1946 mayısında rahatsızlanarak tedavi için Karadeniz yolcu gemisiyle İstanbul’a hareket eden ve son olarak; "Kestim parmacuğumu,/Kanım akıyor kanım/Zonguldağın üstünde/Canım çıkıyor canım" dörtlüğünü söylediği rivayet edilen Picoğlu Osman, 31 Mayıs 1946 tarihinde Amasra açıklarındayken son nefesini verir; 4 Haziran 1946 tarihinde de Kasımpaşa-Kulaksız’daki ebedi istirahatgahına tevdi edilir.
Ruhu şad, mekanı olsun![/URL]
Seyfullah Çiçek

[URL]http://www.gunebakis.com.tr/makale.php?id=3825&t=Kemençenin_Ordinaryüsü_Picoğlu_Osman (http://www.gunebakis.com.tr/yazar_detay.php?id=51)

Hazar_
06.06.2010, 15:41
Selçuk Balcıyı tanıyormusunuz ?

Genç arkadaş

Burçak
16.06.2010, 00:22
Evet dinledim . Çok başarılı.

evrents
16.06.2010, 12:03
Selçuk Balcıyı tanıyormusunuz ?

Genç arkadaş
Oy Trabzon Trabzon senden ayrılacağım.... diye bir türkü söylüyor süper.

Dursun Kaplan
16.06.2010, 12:10
Kemençe denilince akla gelen ilk isimlerdendir.

Mekanı cennet olsun.

Melek
16.06.2010, 13:04
"Picoğlu Osman" yani Osman Gökçe

http://img252.imageshack.us/img252/3933/31267188se8.jpg

Temmuz 2006 tarihinde yayımlanmış olan “Kemençenin Ordinaryüsü PİCOĞLU OSMAN”adlı kitapdan özet.


ÖZ BE ÖZ TÜRK ÇALGISI KEMENÇE

Kararadeniz’in en usta,en ünlü kemençe sanatçısı Picoğlu Osman (Osman Gökçe)’ın hayli renkli olan yaşam öyküsünü anlatmaya geçmeden önce,Doğu Karadeniz’in sembol enstrümanlarının başında gelen ve adeta O’nunla özdeşleşmiş bulunan kemençe ile ilgili özet bilgiler vermek istiyorum.
Kemençenin kaynağı,özellikle son yüz yıl içersinde çok tartışılmıştır.Birbirine tamamen ters nazariyeler ileri sürülmüş olsa da,öz be öz Türk çalgısı olduğu konusundaki deliller daha fazla ağırlık kazanmaktadır.
Karadeniz kemençesinin tarihini ilk defa araştıran müzikolog Mahmut Ragıp (Kösemihal)’a göre kemençe,batıdan yani Güney Fransa veya Ceneviz’den Trabzon’a getirilmiştir.Prof.Dr.Bahaeddin Ögel ise,kemençenin Türk boyları vasıtasıyla Orta Asya’dan Anadolu’ya getirildiğini savunmaktadır.Orhan Türkdoğan ve Mehmet Bilgin gibi değerli araştırmacılar da aynı görüştedirler.
Ögel’e göre kemençe,Orta Asya Türk kabileleri arasında “ıklık”, “ıklıg”, “iklig”, “igil”, “kıyak”, “gıcek” gibi adlarla anılmaktadır.Anadolu’nun Türkleşmeye başlamasına paralel olarak Anadolu’nun muhtelif yerlerinde kullanıldığı çeşitli kaynaklarda ifade edilmektedir.Iklık yani kemençe çalanlara ise “ıklıkçı” denirdi.
Edebiyat öğretmeni,araştırmacı ve halk bilimci Hayrettin Günay, “Kemençemin Üstüne” başlıklı yazısında “kemençe”nin sözlük anlamını şöyle açıklamaktadır:
“Kemençe”sözcüğü,Farsça ‘keman’ sözcüğü ile Türkçe ‘-çe’ küçültme ekinin birleşmesiyle oluşmuştur.Sözcüğün kaynağı hakkında şöyle bir yorum da yapılmaktadır:
‘Yerel söyleyiş ve Türk diyeleklerine göre kimi yerlerde ‘ıklığı’ adıyla anılırken,kimi yerlerde çıkardığı sesin sivrisinek sesi gibi tiz olması nedeniyle,çeşitli diyeklerde sivrisinek anlamında kullanılan ‘kemençe’:küminçe-kimin-çe’ ve ‘çibin+çe’ denmiştir.Divan’da sivrisinek anlamında ‘kimünçe’ geçmektedir. ‘Kemençe’ sözcüğü 15.yüzyıl sonlarına doğru kullanılır olmuştur.”
Kemençenin, Ortaçağ’da Trabzon’da ticaret kolonisi kuran Cenevizliler ve Haçlılar tarafından Trabzon’a getirildiğini, Müslümanlarca “alet-i lehiv” (faydasız alet) sayıldığı için, Trabzon dışına pek yayılamadığını, özellikle de medrese kültürünün hakim olduğu Of’da tutunamadığını yazan, ülkemizde “Karadeniz Kemençesi”nin tarihini ilk defa araştıran müzikolog Mahmat Ragıp (Kösemihal),konuya ilişkin şunları söylüyor: “Belki de bu yüzden kemençe, bağnaz olmayan Çepniler’de ve Hıristiyan topluluklarda daha çok kullanılmıştır. Bugün de Trabzon ve Giresun yöresindeki Çepniler arasında çok iyi kemençeciler ve türkücüler çıkmaktadır.Picoğlu Osman (Gökçe),Katip Şadi,Yanık Ahmet ve Ali Cinkaya gibi kemençeciler bunlardan bazılarıdır.” Bugün kemençe ve. kemençeci denildiğinde akla ilk önce,Giresun’un Görele,Eynesil ve Çanakçı ilçeleri ile Trabzon’un Şalpazarı ilçesinin geldiği düşünülecek olursa,Mahmut Ragıp pek de haksız sayılmaz.
Ülkemizde üç çeşit kemençe vardır.Birincisi,Klasik Türk Musıkisinde kullanılan kemençe olup,buna aynı zamanda “İstanbul Kemençesi” de denir.İkincisi,Güney Anadolu Türkmenleri’nin kullandığı kemençedir.Üçüncü çeşit kemençe ise, “Karadeniz Kemençesi”dir.Bu kemençe Doğu Karadeniz illerinden Trabzon ve Giresun (özellikle de ilçesi Görele) başta olmak üzere Rize,Ordu,Gümüşhane ve Artvin’de kullanılmaktadır.Öyle ki,Doğu Karadeniz folkloru kemençesiz düşünülemez.Karadeniz düğünlerinin,eğlencelerinin,yayla şenliklerinin vazgeçilmez enstrümanıdır,kemençe.Giresun’un Görele ilçesi bu konuda başlı başına bir ekoldür. “Kemençe en iyi Görele’de çalınır”sözü bundan olsa gerek.Trabzon’dan Ferhat Özyakuboğlu,Hasan Tunç ve Hüseyin Dilaver,Rize’den Rizeli Sadık (Aynacı) ve Hasan Sözeri gibi önemli kemençeciler çıkmış olmasına rağmen,hiçbiri bir Göreleli Tuzcuoğlu Mehmet Ali,bir Karaman Halil Ağa (Kodalak),bir Picoğlu Osman (Gökçe) kadar şöhret yapamamışlardır.Bu üçlü,bir zincirin halkaları gibi olup,birbirlerinden ayrı olarak düşünülemez.Tuzcuoğlu Karaman’ın,Karaman da Picoğlu’nun ustasıdır.Bu araştırmamızın konusu da,zincirin son halkası olan Picoğlu Osman’dır.

PİCOĞLU OSMAN’IN SOY KÜTÜĞÜ

Picoğlu Osman’ın soy kütüğü hakkında gerek “Vukuatlı Nüfus Kaydı”ndan ve gerekse halen hayatta olan kızı Esma Hanımdan (83) aldığımız bilgilere göre;
Asıl adı Osman Gökçe olan Picoğlu Osman,1901 (H.1316) yılında Görele’nin Daylı köyünde doğdu.Babasının adı Gökçeoğulları (yöresel tabirle Göcular)’dan İsmail,annesininki ise Cındıkoğulları’ndan Esma’dır.
Picoğlu’nun babası İsmail,5 çocuğu olduktan sonra,eşi Esma’yı ve 5 çocuğunu bırakarak Adapazarı’na yerleşir.Orada ikinci evliliğini yapmakla beraber,çocuğu olup olmadığı konusunda bilgi edinemedik.
Picoğlu Osman’la ilgili yaptığı araştırmasında çok sayıda yanlış ve çelişkiler tesbit ettiğimiz Trabzonlu öğretim görevlisi ve araştırmacı Doç.Dr.Muharrem Ulusoy’a göre Picoğlu,1905 yılında önce annesini,daha sonra da 1912 yılında babasını kaybederek,4 yaşında öksüz,11 yaşında da yetim kaldı.

“Kemençemin beline
Sene yazarım sene.
Şalaklı’nın içinde,
Picoğlu garip gene”

ATATÜRK’ÜN HUZURUNDA KEMENÇE ÇALDI

Picoğlu Osman vatani görevini yapmak üzere 1921 yılında Trabzon’da silah altına alınır.Muharrem Ulusoy,Picoğlu’nun,çok arzu etmesine rağmen,bacağındaki bir sakatlık yüzünden Kurtuluş Savaşı için cepheye gönderilmediğini,bu süre içersinde şanslı günleri de olduğunu,bunlardan birinin okuma-yazma öğrenmesi,diğerinin de Atatürk’e kemençe çalması olduğunu vurgulayarak,bu konuda şunları yazıyor:
“Yıl 1924.Atatürk’ün Trabzon’u ilk ziyaretleri…Belediye Başkanı Ahmet Faik Barutçu,Atatürk’ün Türk Sanat Müziği’ne olan aşırı sevgisini bildiğinden,amatör de olsa küçük bir grubu karşısına çıkarır.Fakat Atatürk bu grubun icrasını pek beğenmez.Başkana dönerek, ‘Trabzon’da başka sanatçıların olup olmadığını’ sorar.
Ahmet Faik Barutçu bunun üzerine hemen kışlasından Bicoğlu Osman’ı istetir.Atatürk Bicoğlu’nun yöreye has icrasını alkışlayarak dinler.Akabinde yine başkana dönerek şaka ile karışık tembihler: Bu delikanlıyı iyi saklayın,büyük bir sanat dehası…”
Emin Önder de,bahsi geçen makalesinde yukarıdakine benzer ifadelerde bulunuyor.
Picoğlu Osman’ın Trabzon’da kaldığı süre içersinde Halk Musıkimize kazandırdığı en ünlü türkülerinden biri de,bir suikaste uğrayan Trabzon İskele Kahyası Yahya Ağa (Karaosmanoğlu) için yaktığı “Trabzon Kahya Havası (ağıt)”dır.Daha sonraki bölümlerde öyküsüyle birlikte bu türküye yer verilecektir.