Adil ÖZGÜR
02.03.2010, 12:36
Trabzon Kemençe İle Cephede Savaştı, Ya Onlar?
Yunanlılar Kemençe’nin kendilerine ait olduğunu iddia ettiklerinde; İç ve dış medyada tusunami dalgalarına sebebiyet verdiler. Bilerek veya bilmeyerek bazı sanatçılarımız bu iddialar karşısında tereddüde düşerek aleyhimize ifadeler kullandıklarını bizzat televizyonlarda, tele-vole programlarında izlerken çok üzülmüştüm.
Bu konu ile alakalı şahit olduklarımı, samimi ikrarlarda bulunanlardan dinlediklerimi ve farklı boyutlarla izah edip, düşüncelerimin paralelinde araştırdıklarımı kaynak göstereceğim.
Merhum Turgut ÖZAL’ın reklama çok önem verdiğini kulağı kemençeden sağır sultanlar bile duymuştur. Tamamıyla Türk kanı taşıyan Naim SÜLEYMANOĞLU esir BELENE kampından kurtararak Türkiye ye getirilmişti. İşte bu tarihten on yıl önceleri Akçaabat Horon Ekibinin dünya birinciliği TRT kanalı ile bir hafta reklam edilirdi. Trabzonlular Türkün dünya tanıtımında reklamı böyle olur diyerek bizlerde iftihar ederdik. Demek ki; Dünya alem kemençe’nin maharetlerini ve çıkardığı gizemli sesini doyumlarken, Yunanlılar da kıskançlık krizine girmiş kemençenin telleriyle boğulmuşlar. Çekemeyebilirler çünkü; Onların inanışına göre uygarlığın başladığı yer Yunanistan’dır, kemençe’ye HELEN masalı yazarak, uydurma senaryolarını lobileri tarafından faaliyete geçirip ezildiklerini duyurmak istemişler. Misyonerlik tehlikesinin gizli gizli kol gezdiği zamanlarda, ne tesadüf ki, (2000’li milenyum, yılının hemen başında) Türkiye’den bazı kemençe ustaları Yunanistan’a fazlaca giriş-çıkış yaptırılarak, kopyalama sistemiyle kemençenin inceliklerini öğrendikten sonra bu yaygara çıkarılmıştır. Ben bu senaryoları kargaların Ekim-Kasım ayındaki kolonişmelerindeki haksız rekabetine eş değerde tutarım. Yani komşu karga yumurtlar, büyütür, yuvadan uçururken, hakkı olmayan diğer komşusu, imparatorluklarına zenginlik katmak isterken, hak sahiplerinin çıkardığı tusunami sesini duymazlar. Onlarda bağırır çağırırken kıyamet kopar. İşte bu karga zihniyetli Yunanlılar kemençe ve türkü sesine sağır, horonu göremediklerinden, Akçaabat Dünya birinciliklerini göremediklerinden kör diyesim geliyor.
2000 yılında; Samsun-Tekkeköy Çavuşoğlu otelin önüne gelen Gürcüler kemençe ile oyun oynuyordu, dikkat ettim, çok güzel oynuyor, ritimler daha ağır, kemençe sesi kalındı, çatlak bir ses çıkartıyordu, çakma kemençe olduğunu anladım. Oyunları yavaştı fakat topuk ile ayak başparmak arasında ustalıkla oynuyordu, bende tarzanca hayır bu kemençe oyunu değil dedim. Oynayan ise çakma Türkçe ile ya nedir dedi, sen BALE’yi kemençeye uyarladın, balerinmisin dedim. Evet, oyuncu balerindi dans ediyordu. Kemençe’nin oyunu bale değil HORON, horon oynarken de TÜRKÜ söylenir dedim ve Türküyü balerine patlattım.
Oy kemençeci dayi,
Soktun gözüne yayi,
Kör ettin kemençeyi,
(Bale yaptın horonu,)
Görmeyesun dünyayi….
İnternetten izlediğim Yunanlılara ait kemençe Gürcülerin ritmine uyuyor, milli oyunları SİRTAKİ’ye benzeterek oynandığı açıkça belli oluyor. Kültürleri sirtaki dünya kariyerinde sınıfta kaldığından, karga misali kültür hırsızlığını ileride(!) çıkarlarına kullanacakları aşikârdır.
1995 yıllarında Kanal D televizyonunda Can DÜNDAR’ın sunuculuğunu yaptığı tarih belgeselinde 1915-1920 yılları arasındaki savaşlarda, Karadeniz Bölgesine ait milis kıyafetlerimizle oluşan kuvvetlerimiz tüfeklerini çatmış, ortada bir kemençeci kemençe çalarken, “Karadeniz Uşaklarının Horonunu seyrettim”. Çok duygulandım, gözlerimden yaşlar geldi. Bu güne kadar seyretmiş olduğum en güzel horon işte budur. İnanın Dünya Birinciliği alan Akçaabat Horon ekibini yıllarca seyrettim, dedelerimizin bu horonunun yanında Akçaabat Horon Ekibi sınıfta kalmazsa ben ne kemençeden ne de horondan bir şey anlamıyorum demektir.
1983 yılından beri Düzköy’de Haçkalı Hoca Babanın türbesine giderim. Orada Kurtuluş Savaşında Ruslara karşı “Karadeniz Uşaklarının Savunmalarını” yaşayanlardan duydum. Vakfıkebirli M.KAZANCI (Haçkalı Hoca Babanın ikinci eşinin torunu) büyüğümüzden şöyle duymuştum. “Haçkalı Hoca Babam dedi ki; Kemençe ile cephelerde savaştık, savaşı kazandık, şimdi ise namaz vakti, kemençeyi yerine asalım, namazımızı kılalım”.
“Dr.M.Hanefi BOSTAN’ın T.T.K. S.202-350 de, Kuman Türklerinde kemençe bir musuki aletinin adıdır. Trabzon Sancağının çalgısıdır.
Trabzon Belediyesi Yayınları; 75,1999 Bölgemize Kumanlardan kalan kemençedir. 1290 yılında Macar Kralı 4.Laszlo’yu öldüren Kuman Türkünün adı KEMENÇHE’dir. Gagavuzlarda Kemençe kelimesi Kemandır. Oyunu horondur.
Fars kökenli Keman-çe (çe küçültme eki) yayla çalınan küçük saz anlamı taşır, Divan-ı Lügat-it Türk’te “çe” benzetme ekidir. Buna göre de “Kemana benzer” “Keman gibi” anlamını alır. Orta Asya’da, Uygur’da binlerce asırdan beri çalınmaktadır.
Ayrıca Ermenistan, Gürcistan, Afganistan, Türkiye, Bulgaristan, Yunanistan, İran, Kırgızistan, Türkmenistan, Kazakistan, (İngiltere-Fransa’da Kit Poşet adlı çalgıya benzer)
Prof.L.Rasanyi; S.200-37 Kemençe Kuman Menşeli aile ve şahıs adıdır, Kuman Türklerinde erkek ismidir.
Kültür Bakanlığının, Türk Halk Kültürü araştırmaları 1994-s.86 günümüze kadar Türk çalgıları arasında Kemençe, Kemane, Kabak Kemane, Teneke Kemane, kemençe çeşitlerine örnek gösterilmiştir...”
Kaynak: İbrahim ÇELEBİ-Dünya Kemençe Merkezi-Samsun.
1461 yılında Fatih Sultan Mehmet Rum Pontus’u işgalinde Trabzon Sancağı çevresine Karaman merkezinden dağıtılan, savaşçı, gözü pek, düşmanı yola getirecek “Türk Boyları” dedelerimizdir. Kabilelerine göre bazen Oğuz, bazen Çepni… gibi boylardır. Harp sanatını en iyi şekilde uygulayan seçme Türk Boyları mecilerinde, düğününde, derneğinde, savaşında, Vakfıkebirliler, Ağasarlılar, Akçaabatlılar, kısaca Trabzonlular, Giresunlular, Rizeliler, binlerce yıldan beri kemençeyi kemençe gibi ustaca çalarak horon oynar, horonunu TÜRKÜ’lerle süsleyen KAVİM’lerdir. Bir beldede çalınan kemençenin çakma mı? Orijinal mi olduğunu bizden daha iyi kimse anlayamaz.
Karadeniz Bölgesinde, (İstanbul’da) kemençe profesörü geçinen bazı sanatçılarımız bazen kameralar karşısına geçtiklerinde gaf yaparak, kaynağı belli olmayan, dedikodu ile yaygara çıkaranların safsatalarını gerçek gibi lanse etmemelidir. Kemençeyi iyi tanımaları gerekir, hatta yeni nesillere meşru Kemençe bilgilerini en iyi bunlar aktarması gerekirken, Yunan çalgısı imiş, diyerek kerhen destekleyen ifadeleri ağızlarına almamalıdır. O güzelim müziğimizi, batı ritimlerinin yörüngesinden çıkarmaları gerekir, bunlar kemençe havalarını aslından uzak, lastik gibi (Helen kültürüne uygun) uzatırken, yılların alışkanlık yapan kemençe gizemini zedeliyorlar. Onlar ağabeyleri; Katip ŞADİ, Şevket KÖROĞLU, Saffet GENÇ…. gibi nice üstatlarının çizgisini takip etmelidir. Sanatını yerine getirmede Pir’lerini bularak tanımalıdırlar. Konuyu iyi öğrendikten sonra icazeti bu usule göre vermelidirler. “Böylelikle uluslar arası İRCAA kuruluşları karşısında Türkiye’yi ve Karadeniz’i haklı konumda tutarlar.”
Osmanlı Batıya, Avrupa’ya mehteranla sefere çıkarken, bizim uşaklar Trabzon’da KEMENÇE ile alay alay çoğalarak sefere çıkardı. Günümüzde çocuklarımız askere giderken kemençeler çalmıyorsa o kemençenin yayının gözüme girmesine razıyım. Geçmişte yaylalarımız, obalarımız, tarihimiz şahittir, nice Rum’lar, nice Ruslar, nice nice Ermenilere kemençeyi böyle öğrettik. İşte bu tarihi ezikliğin intikamında Yunanlı’lar ciyaklasalar bile, dedelerin torunları yine kemençenin gölgesinde tüfek çatar, bu topraklarda gözü olanı çatır çatır çatlatır.
Yunanlıların iddiaları ; Misyonerlik faaliyetidir, soğuk savaş metodudur. Soğuk savaşı kültür düzeyinde faaliyete geçirmektir veya Karadeniz Bölgesi Kültürüne etkin eylem yapmakdır. 02.Şubat.2010 (Vakfıkebir Gazetesi)
---------------------------------------------------------------------------------------------------
Her zaman yazmak istediğim bu konuyu kaleme aldım, şükür nasip oldu, yazıyı Vakfıkebir gazetesine gönderdim, yayımlandı, BMN yazı kurulu ve ganita arasında terettüde düşdüm, konusu itibarı ile Ganita'nın daha uygun olacağına karar verdim.
Adil ÖZGÜR
Yunanlılar Kemençe’nin kendilerine ait olduğunu iddia ettiklerinde; İç ve dış medyada tusunami dalgalarına sebebiyet verdiler. Bilerek veya bilmeyerek bazı sanatçılarımız bu iddialar karşısında tereddüde düşerek aleyhimize ifadeler kullandıklarını bizzat televizyonlarda, tele-vole programlarında izlerken çok üzülmüştüm.
Bu konu ile alakalı şahit olduklarımı, samimi ikrarlarda bulunanlardan dinlediklerimi ve farklı boyutlarla izah edip, düşüncelerimin paralelinde araştırdıklarımı kaynak göstereceğim.
Merhum Turgut ÖZAL’ın reklama çok önem verdiğini kulağı kemençeden sağır sultanlar bile duymuştur. Tamamıyla Türk kanı taşıyan Naim SÜLEYMANOĞLU esir BELENE kampından kurtararak Türkiye ye getirilmişti. İşte bu tarihten on yıl önceleri Akçaabat Horon Ekibinin dünya birinciliği TRT kanalı ile bir hafta reklam edilirdi. Trabzonlular Türkün dünya tanıtımında reklamı böyle olur diyerek bizlerde iftihar ederdik. Demek ki; Dünya alem kemençe’nin maharetlerini ve çıkardığı gizemli sesini doyumlarken, Yunanlılar da kıskançlık krizine girmiş kemençenin telleriyle boğulmuşlar. Çekemeyebilirler çünkü; Onların inanışına göre uygarlığın başladığı yer Yunanistan’dır, kemençe’ye HELEN masalı yazarak, uydurma senaryolarını lobileri tarafından faaliyete geçirip ezildiklerini duyurmak istemişler. Misyonerlik tehlikesinin gizli gizli kol gezdiği zamanlarda, ne tesadüf ki, (2000’li milenyum, yılının hemen başında) Türkiye’den bazı kemençe ustaları Yunanistan’a fazlaca giriş-çıkış yaptırılarak, kopyalama sistemiyle kemençenin inceliklerini öğrendikten sonra bu yaygara çıkarılmıştır. Ben bu senaryoları kargaların Ekim-Kasım ayındaki kolonişmelerindeki haksız rekabetine eş değerde tutarım. Yani komşu karga yumurtlar, büyütür, yuvadan uçururken, hakkı olmayan diğer komşusu, imparatorluklarına zenginlik katmak isterken, hak sahiplerinin çıkardığı tusunami sesini duymazlar. Onlarda bağırır çağırırken kıyamet kopar. İşte bu karga zihniyetli Yunanlılar kemençe ve türkü sesine sağır, horonu göremediklerinden, Akçaabat Dünya birinciliklerini göremediklerinden kör diyesim geliyor.
2000 yılında; Samsun-Tekkeköy Çavuşoğlu otelin önüne gelen Gürcüler kemençe ile oyun oynuyordu, dikkat ettim, çok güzel oynuyor, ritimler daha ağır, kemençe sesi kalındı, çatlak bir ses çıkartıyordu, çakma kemençe olduğunu anladım. Oyunları yavaştı fakat topuk ile ayak başparmak arasında ustalıkla oynuyordu, bende tarzanca hayır bu kemençe oyunu değil dedim. Oynayan ise çakma Türkçe ile ya nedir dedi, sen BALE’yi kemençeye uyarladın, balerinmisin dedim. Evet, oyuncu balerindi dans ediyordu. Kemençe’nin oyunu bale değil HORON, horon oynarken de TÜRKÜ söylenir dedim ve Türküyü balerine patlattım.
Oy kemençeci dayi,
Soktun gözüne yayi,
Kör ettin kemençeyi,
(Bale yaptın horonu,)
Görmeyesun dünyayi….
İnternetten izlediğim Yunanlılara ait kemençe Gürcülerin ritmine uyuyor, milli oyunları SİRTAKİ’ye benzeterek oynandığı açıkça belli oluyor. Kültürleri sirtaki dünya kariyerinde sınıfta kaldığından, karga misali kültür hırsızlığını ileride(!) çıkarlarına kullanacakları aşikârdır.
1995 yıllarında Kanal D televizyonunda Can DÜNDAR’ın sunuculuğunu yaptığı tarih belgeselinde 1915-1920 yılları arasındaki savaşlarda, Karadeniz Bölgesine ait milis kıyafetlerimizle oluşan kuvvetlerimiz tüfeklerini çatmış, ortada bir kemençeci kemençe çalarken, “Karadeniz Uşaklarının Horonunu seyrettim”. Çok duygulandım, gözlerimden yaşlar geldi. Bu güne kadar seyretmiş olduğum en güzel horon işte budur. İnanın Dünya Birinciliği alan Akçaabat Horon ekibini yıllarca seyrettim, dedelerimizin bu horonunun yanında Akçaabat Horon Ekibi sınıfta kalmazsa ben ne kemençeden ne de horondan bir şey anlamıyorum demektir.
1983 yılından beri Düzköy’de Haçkalı Hoca Babanın türbesine giderim. Orada Kurtuluş Savaşında Ruslara karşı “Karadeniz Uşaklarının Savunmalarını” yaşayanlardan duydum. Vakfıkebirli M.KAZANCI (Haçkalı Hoca Babanın ikinci eşinin torunu) büyüğümüzden şöyle duymuştum. “Haçkalı Hoca Babam dedi ki; Kemençe ile cephelerde savaştık, savaşı kazandık, şimdi ise namaz vakti, kemençeyi yerine asalım, namazımızı kılalım”.
“Dr.M.Hanefi BOSTAN’ın T.T.K. S.202-350 de, Kuman Türklerinde kemençe bir musuki aletinin adıdır. Trabzon Sancağının çalgısıdır.
Trabzon Belediyesi Yayınları; 75,1999 Bölgemize Kumanlardan kalan kemençedir. 1290 yılında Macar Kralı 4.Laszlo’yu öldüren Kuman Türkünün adı KEMENÇHE’dir. Gagavuzlarda Kemençe kelimesi Kemandır. Oyunu horondur.
Fars kökenli Keman-çe (çe küçültme eki) yayla çalınan küçük saz anlamı taşır, Divan-ı Lügat-it Türk’te “çe” benzetme ekidir. Buna göre de “Kemana benzer” “Keman gibi” anlamını alır. Orta Asya’da, Uygur’da binlerce asırdan beri çalınmaktadır.
Ayrıca Ermenistan, Gürcistan, Afganistan, Türkiye, Bulgaristan, Yunanistan, İran, Kırgızistan, Türkmenistan, Kazakistan, (İngiltere-Fransa’da Kit Poşet adlı çalgıya benzer)
Prof.L.Rasanyi; S.200-37 Kemençe Kuman Menşeli aile ve şahıs adıdır, Kuman Türklerinde erkek ismidir.
Kültür Bakanlığının, Türk Halk Kültürü araştırmaları 1994-s.86 günümüze kadar Türk çalgıları arasında Kemençe, Kemane, Kabak Kemane, Teneke Kemane, kemençe çeşitlerine örnek gösterilmiştir...”
Kaynak: İbrahim ÇELEBİ-Dünya Kemençe Merkezi-Samsun.
1461 yılında Fatih Sultan Mehmet Rum Pontus’u işgalinde Trabzon Sancağı çevresine Karaman merkezinden dağıtılan, savaşçı, gözü pek, düşmanı yola getirecek “Türk Boyları” dedelerimizdir. Kabilelerine göre bazen Oğuz, bazen Çepni… gibi boylardır. Harp sanatını en iyi şekilde uygulayan seçme Türk Boyları mecilerinde, düğününde, derneğinde, savaşında, Vakfıkebirliler, Ağasarlılar, Akçaabatlılar, kısaca Trabzonlular, Giresunlular, Rizeliler, binlerce yıldan beri kemençeyi kemençe gibi ustaca çalarak horon oynar, horonunu TÜRKÜ’lerle süsleyen KAVİM’lerdir. Bir beldede çalınan kemençenin çakma mı? Orijinal mi olduğunu bizden daha iyi kimse anlayamaz.
Karadeniz Bölgesinde, (İstanbul’da) kemençe profesörü geçinen bazı sanatçılarımız bazen kameralar karşısına geçtiklerinde gaf yaparak, kaynağı belli olmayan, dedikodu ile yaygara çıkaranların safsatalarını gerçek gibi lanse etmemelidir. Kemençeyi iyi tanımaları gerekir, hatta yeni nesillere meşru Kemençe bilgilerini en iyi bunlar aktarması gerekirken, Yunan çalgısı imiş, diyerek kerhen destekleyen ifadeleri ağızlarına almamalıdır. O güzelim müziğimizi, batı ritimlerinin yörüngesinden çıkarmaları gerekir, bunlar kemençe havalarını aslından uzak, lastik gibi (Helen kültürüne uygun) uzatırken, yılların alışkanlık yapan kemençe gizemini zedeliyorlar. Onlar ağabeyleri; Katip ŞADİ, Şevket KÖROĞLU, Saffet GENÇ…. gibi nice üstatlarının çizgisini takip etmelidir. Sanatını yerine getirmede Pir’lerini bularak tanımalıdırlar. Konuyu iyi öğrendikten sonra icazeti bu usule göre vermelidirler. “Böylelikle uluslar arası İRCAA kuruluşları karşısında Türkiye’yi ve Karadeniz’i haklı konumda tutarlar.”
Osmanlı Batıya, Avrupa’ya mehteranla sefere çıkarken, bizim uşaklar Trabzon’da KEMENÇE ile alay alay çoğalarak sefere çıkardı. Günümüzde çocuklarımız askere giderken kemençeler çalmıyorsa o kemençenin yayının gözüme girmesine razıyım. Geçmişte yaylalarımız, obalarımız, tarihimiz şahittir, nice Rum’lar, nice Ruslar, nice nice Ermenilere kemençeyi böyle öğrettik. İşte bu tarihi ezikliğin intikamında Yunanlı’lar ciyaklasalar bile, dedelerin torunları yine kemençenin gölgesinde tüfek çatar, bu topraklarda gözü olanı çatır çatır çatlatır.
Yunanlıların iddiaları ; Misyonerlik faaliyetidir, soğuk savaş metodudur. Soğuk savaşı kültür düzeyinde faaliyete geçirmektir veya Karadeniz Bölgesi Kültürüne etkin eylem yapmakdır. 02.Şubat.2010 (Vakfıkebir Gazetesi)
---------------------------------------------------------------------------------------------------
Her zaman yazmak istediğim bu konuyu kaleme aldım, şükür nasip oldu, yazıyı Vakfıkebir gazetesine gönderdim, yayımlandı, BMN yazı kurulu ve ganita arasında terettüde düşdüm, konusu itibarı ile Ganita'nın daha uygun olacağına karar verdim.
Adil ÖZGÜR