PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Geçmişiyle Gurur Duyan, Geleceğe Umutla Bakan . .



Birtan Karaman
06.06.2009, 19:45
Turkcell Süper Lig’de Trabzonspor adına bir sezon daha geride kaldı. 2008-2009 sezonuna büyük hedeflerle başlayan bordo-mavili ekip, ligi 65 puanla 3. sırada bitirirken; Türkiye Kupası’nda ise son yıllarda alışılagelen başarıların aksine, tıpkı geçen sezon olduğu gibi gruptan bile çıkamayarak elendi.
1 yıl aradan sonra yeniden Avrupa Kupaları'na katılmaya hak kazanan bordo-mavililer, Şampiyonlar Ligi'ni ise sonda kaçırdı. Eski adıyla UEFA Kupası olan yeni adıyla Avrupa Ligi'ne katılmak için bir ön eleme maçı oynayacak olan Trabzonspor, 1 yıl aradan sonra yeniden Avrupa'nın yolunu tutmuş oldu.

Sporx.com editörlerinden Sarp Beren Gür, Trabzonspor’un geride bıraktığı sezonu değerlendirererek; bordo-mavili ekipte yaşananları, akılda kalan gelişmeleri ve kulübün kaderini etkileyen adımları sizlere aktarıyor…

Kulübün başına bir önceki sezonun ortasında gelen Sadri Şener yönetiminin tüm fedakarlıkları, sezona Ersun Yanal gibi ülkenin en iyi taktisyenlerinden biriyle başlamanın tercih edilmesi, yapılan flaş transferler, şampiyonluk inancı, taraftarlara verilen büyük umutlar, 61. dakika şovları, neredeyse tüm Avrupa'ya kadar aşılanan kolbastı kültürü, halk ve yerel basının baskısı, alınan kötü sonuçlar sonrasında Yanal'ın istifası ve işte Trabzonspor'un 2008/2009 sezonundaki tablosu...

SEZON ÖNCESİ BÜYÜK UMUTLAR...

Süper Lig'de 2007/08 sezonunda taraftarlarını büyük hayal kırıklığına uğratarak ligi 49 puanla 6. sırada bitiren Trabzonspor'da, 2008/09 sezonunda durumun daha farklı olacağı belliydi. Sadri Şener yönetimi, mevcut teknik adam Ersun Yanal ile göreve devam edip, doğru bir karar verirken; hem kulübü, hem futbol takımını, hem de eldeki faktörleri komple yenilemeyi tercih etti ve bu uğurda bazı hamlelerde bulundu.

Neydi bu hamleler? Hüseyin Avni Aker Stadyumu'nda tadilat başlatıldı ve bunun sonucunda kale arkası tribünlerinin kapasitesi artırıldı. Stadyumda bazı yenilikler yapılırken, forma sponsorluğu için de Nike ile anlaşıldı.



Kulüp yapısıyla ilgili gelişmelere ek olarak Trabzonspor, transferde tam 23 oyuncuyu kadrosuna kattı ve bu konuda Avrupa'nın en çok transfer yapan takımı oldu. Bordo-mavili takıma Hrvoje Cale, Gustavo Colman, Tony Sylva gibi yabancıların yanında Galatasaray'da sözleşmesi biten Rigobert Song ve Türkiye liglerinde top koşturan en kaliteli yerli oyuncular olan Gökhan Ünal, Egemen Korkmaz, Selçuk İnan, Giray Kaçar gibi isimlerle birlikte Trabzonspor tam bir yıldızlar karması haline geldi. Takımın bir önceki sezon ile başlayan gençleştirme operasyonu, yaş ortalamasının 23.6'ya düşürülmesiyle son halini de aldı.

Trabzonspor yönetiminin bu hamleleri, yapılan flaş transfer ve sezon öncesi hazırlık kampında alınan başarılı sonuçlar, oynanan futbolun 70'li yılların sonunda sonlarındaki şaşalı günleri anımsatması, yıllardır yüzü gülmeyen bordo mavili taraftarda büyük umut yarattı ve sezon öncesi tam 16 bin kombine satıldı.

BURSA MAÇI GİDİŞATI BOZDU...

Trabzonspor'da 2008/09 sezonu öncesi yeşeren umutlar, ligin başlamasıyla birlikte yerini daha gerçekçi 'şampiyonluk' hayallerine bıraktı. Öyle ki, futbol takımı lige son derece iyi bir başlangıç yaptı ve aldığı başarılı sonuçlarla ilk haftalar itibariyle ligin zirvesine kondu. Ligin ilk 7 haftalık diliminde yenilgi yüzü görmeyen Trabzonspor, Galatasaray deplasmanında alınan 3-0'lık mağlubiyete rağmen ritmini bozmadı ve yürüşünü sürdürdü. Ta ki 15. haftaya kadar...



Süper Lig'de 15. haftada deplasmanda oynadığı Bursaspor maçına lider olarak gelen Trabzonspor, burada son dakikada yediği golün ardından 2-1 mağlup oldu ve zirveyi bıraktı... Bir daha da hiç alamadı... Bursaspor maçı öncesi şampiyonluk baskısının hat sahfaya çıktığı dönemde bu baskıyı kaldıramayarak, son 3 maçında 4 puan kaybeden bordo mavililer, Bursaspor'a karşı son dakikada yediği golle birlikte toplamda 7. puanını kaybetmiş oldu ve liderliği bırakmasıyla birlikte tam bir motivasyon dağılması yaşadı. Sercan Yıldırım'ın 90. dakikada attığı golde hakem hatasının olup olmadığı tartışması, yerini Trabzonspor yönetiminin lobisi olup olmadığına bırakırken, federasyon ve kulüp arasında da bir kriz başladı. Başkan Sadri Şener, basında Trabzon halkının nasıl zaptedileceği ile ilgili açıklamalarda bulunurken, takımın lehine seri halde hakem hatalarının yapıldığını söyledi. Şener'in hakemler hakkındaki ağır açıklamaları ve sonrasında PFDK'ya sevkedilmesi ise Trabzonspor ve federasyon ilişkisinde bağları zedeleyen son olay oldu.

YUSUF ŞİMŞEK ÇALIMI VE BİR KRİZ DAHA...

Turkcell Süper Lig'de ligin ilk yarısını ikinci sırada tamamlayan Trabzonspor, ilk yarının sonlarına doğru yaşanan olayları unuttu ve ara transferde ekonomik krize rağmen durmayarak, takımı daha da güçlendirmek ve şampiyonluğa giden yolda fire vermemeyi hedefledi. Ara transferde bir numaralı hedef olan Yusuf Şimşek konusunda yaşanan gelişmeler ise Trabzonspor'da kısa bir şok daha yaşattı.

Ligin ilk yarısında Bursaspor forması giyen Yusuf Şimşek, ilerleyen haftalar ile birlikte gol bölgelerinde sorunlar yaşamaya başlayan Trabzonspor orta sahasına aranan kan olarak düşünülmüştü. Gerek yaratıcı futbolu, asistleri, gerekse çalımları ve adam eksiltmesiyle bordo mavili takımda zafere giden süreçte kilit rolünü üstlenmesi düşünülen Yusuf Şimşek ile her konuda anlaşıldı. Yusuf'un Trabzonspor'a transfer olması beklenirken, başarılı futbolcunun bir anda Beşiktaş ile anlaşması ise bordo mavili kulüpte büyük sürpriz yarattı. Başkan Sadri Şener, Yusuf olayının ardından "Beşiktaş ve Bursaspor Kulübü'ne de zaten bu yakışırdı" diyerek iki takıma karşı da gizli bir savaş açarken, Trabzonspor, ara transferde Norveç Ligi'nde harikalar yaratan Brezilyalı oyuncu Alanzinho'yu transfer etti.



YEREL BASIN İLE HALKIN BASKISI YANAL'IN SONU OLDU...

Ligin ikinci yarısına yeni umutlarla başlayan ve hedeflerinde şapma yaşamak istemeyen Trabzonspor'da, ikinci yarıya yerel basın ve halkın baskısı damga vurdu. Trabzonspor'un özellikle Hüseyin Avni Aker Stadyumu'nda oynadığı maçlarda ciddi bir stres yaşaması, iç sahada beklenmeyen kayıplar getirirken, bordo mavilileri ligin zirvesinden uzaklaştırdı ve Trabzon şehrinde yanan şampiyonluk ateşini söndürdü. Bu ateşin sönmesiyle Ersun Yanal'a karşı ciddi bir baskı oluşturulurken, takımın kendi içinde de, Yanal'ın oyuncu tercihlerinden dolayı büyük sıkıntı yaşandı.

Önlemeyen bir düşüşle birlikte ligin 21. haftasında Denizlispor'a kendi sahasında 2-0 yenilen, ardından 23. haftada yine kendi sahasında Konyaspor'a 1-0 kaybeden, bir sonraki hafta Galatasaray ile 2-2 berabere kalıp, ardından Gaziantepspor'a deplasmanda 3-2 yenilen Trabzonspor'da Ersun Yanal'ın oyuncu tercihleri tartışılmaya başlandı. Sürekli olarak aynı 14 futbolcuyu oynattığı düşünülen Ersun Yanal'a karşı takımda fazla forma şansı bulamayan Giray Bulak ve bazı oyuncuların küstüğü iddiaları ayyuka çıkarken, yerel basında da eleştirinin dozu iyice arttı. Yanal'a karşı son derece yaralayıcı, haddinden fazla sertlikle atılan manşetlerle, Yanal ve futbolcuları dibe vuran söylemlerle Trabzon halkını da etkileyen Trabzon yerel basını, taraftarın futbolculara ve deneyimli teknik adama karşı cephe almasına neden oldu. Oluşan bu kaos ortamı sonrasında iyice köşeye sıkışan Ersun Yanal ise, Süper Lig'in 29. haftasında alınan Sivasspor yenilgisi sonrası, takım ligde 3. sıradayken istifa etti.



Trabzonspor ile Turkcell Süper Lig'de şampiyonluk yaşamak isteyen, sezon başında yaklaşık 81 milyon TL’lik harcama ile bu hedefe varmayı amaçlayan Trabzonspor'da bu istifa, özellikle yerel basının bir kez daha sorgulanması gerektiğini gösterdi. Futbolu son derece iyi bilen bir şehir olan Trabzon'da teknik adamlık yapmanın ne kadar zor olduğu yeniden ortaya çıkarken, çok coşkulu olan ve çabuk öfkelenen Karadeniz insanına karşı bir çalıştırıcının sonunun nasıl geldiğini tüm Türkiye adım adım izledi.

Yanal'ın istifası sonrası Trabzon'da kısa çaplı bir bölünme de yaşandı. Kimi kesimler Yanal'ın koskoca bir sezon boyunca ne futbol olarak, ne teknik olarak takıma hiç katkısı olmadığını savunurken, kimi kesimlerde de deneyimli çalıştırıcının Trabzonspor'a uzun yıllar sonra şampiyonluk hevesi yaşattığını ve yeni kurulan bir kadroyla ancak bu kadar başarı olabileceğini iddia etti. Bir yandan da yönetimi eleştiren kitleler ortaya çıktı... Onların da savunduğu gerçek, sezon başında yeni kurulan bir kadroyla Avrupa Kupaları'nı hedefleyen bir yönetimin, şampiyonluktan uzaklaşınca bu görüşten çark etmesi ve Yanal'ı istifaya sürüklemesiydi... Tüm bu görüşlere rağmen tek gerçek ise, taraflı - tarafsız büyük bir bölümün sempatisini kazanan Trabzonspor'da yeni bir hoca kıyımının gerçekleşmiş olmasıydı.

ŞAMPİYONLAR LİGİ DE KAÇTI...

Trabzonspor'da Yanal'ın istifasının yankıları uzun sürdü ancak teknik adam gittikten sonra futbolcuların formunda bariz bir yükselme görüldü. Klasiktir, bir takımda hoca görevden alındıktan sonra futbolcular kalan maçlarda ellerinden geleni yaparak en üst düzeyde performans gösterirler. Genelde de maçlarını kazanırlar... Böylelikle halkın gözünde, 'Demek ki takım başarısız sonuçlar alırken futbolcuların suçu yokmuş, suç hocadaymış' görüşü oluşur. Trabzonspor'da da aynısı oldu. Bordo-mavililer, Yanal'ın istifası sonrası teknik çalıştırıcı Ahmet Özen yönetiminde üstüste oynadığı 4 maçı da kazanırken, takım bir anda Şampiyonlar Ligi potasının içine girmişti ve tüm umutlar bu yöndeydi. Ta ki, son hafta oynanan Fenerbahçe maçına kadar... Trabzonspor, Süper Lig'in son haftasında sahasında Fenerahçe'ye karşı oynadığı maçı 2-1 kaybetti ve Şampiyonlar Ligi'ne katılamadı. Böylece, Trabzonspor sezonu Ersun Yanal'ın bıraktığı gibi 3. sırada tamamladı ve Avrupa Ligi vizesini aldı...



KOLBASTI FIRTINASI...

Kolbastı... Trabzon'un sembollerinden biri olan Kolbastı ya da Hoptek, bu yıl bordo mavili takımda da sezona damgasını vuran etkenlerden oldu. Yöneticiler, Kolbastı oyununu sembolleştirerek futbol maçlarında da bir gelenek haline getirmeyi amaçlarlarken, son derece başarılı olundu ve bir Kolbastı fırtınası yaşandı. Trabzonspor'un kendi sahasında oynadığı maçlarda sahne alan Kolbastı gruplarına ek olarak, futbolcuların da kazanılan maçlardan sonra saha içinde Kolbastı oynaması, taraflı tarafsız herkesin sempatisini kazandı. Kolbastı fırtınası, Türkiye'nin büyük bir bölümünü etkisi altına alırken, Avrupa'da da nam saldı.

GÜZEL GÜNLER GELECEK Mİ?

Evet... Trabzonspor'da koca bir sezon böyle geçti... 2008/09 sezonu, 25 yıl aradan sonra Trabzonspor'da bazı şeylerin değiştiği ve yeniden büyük takım olunduğunun hatırlatıldığı bir dönem oldu. Çok değil, yakın geçmişte Trabzonspor küme düşmeme mücadelesine bile girmiş, taraftarına kahır dolu günler yaşatmıştı. Bu sezon ise ortaya çok ama çok farklı bir tablo çıktı...



Geriye bakıldığında akıllarda bazı sorular var... Ersun Yanal ile devam edilmeli miydi? Edilmemeli miydi? Şampiyonluk hedefine varılamamasının sebebi Ersun Yanal'ın sistemi miydi yoksa futbolcuların hatası mıydı? İçinde son derece büyük bir ateş yanan Trabzonspor taraftarı, takıma yarar mı sağladı, zarar mı verdi? Tüm bu sorular artık geçmişte kaldı... Cevapları ise kesimlere göre değişiyor...

Ortak noktada buluşulan tek bir gerçek var. O da Trabzonspor'un ölü toprağını üzerinden attığı ve Ali Kemal Denizci ruhunu yeniden yakalamak üzere olduğu... Sahi ya, ne demişti Ali Kemal Denizci? “Trabzon'a gelecek takımı sevmiyorsak, önceden bir kızgınlık varsa, o maça 'Bunları 18 yayına sokarsak gol yemiş sayalım' diyerek motive olurduk. Ve sokmazdık...” İşte Trabzonspor yeniden o bütünlüğü, o ruhu yeniden yakalamak yolunda sağlam adımlarla ilerliyor...

Sözün özü, Süper Lig'e çıktığı tarihten bugüne kadar elde ettiği şampiyonlukların yanı sıra Avrupa'da gösterdiği başarılarla da Anadolu'da devrim yaparak herkesin gönlünde taht kuran Trabzonspor, geçmişiyle gurur duyarken, geleceğe ise umutla bakıyor…

SporX

bordo61
06.06.2009, 19:47
Nerden alıntı yaptığını da ekleseydin keşke bide Guru değil Gurur

Muhammet*
06.06.2009, 20:01
sporx......

AdemS
06.06.2009, 20:07
Paylaşım için teşekkürler..
Güzel özetlenmiş Trabzonsporun bu sezonki durumu..

Geleceğe umutla bakıyorum..

Mustafa ÖZDEMİR
06.06.2009, 21:03
inşallah bu kaos ortamıo sona erecek . 1 ay sonra her şey yeniden başlayacak 3 bomba transfer (biri fatih tekke) iyi bir teknik direktör.seneye inşallah en büyük adayız...

hAtes
06.06.2009, 21:35
Kesinlikle...
Ama bu "kötü" ortamdan kurtulmak için kulübe küsüp desteğimizi çekmek yerine daha çok destek vermeliyiz!!

oguzhann
06.06.2009, 22:28
"20 sene daha şampiyon olmayalım,onuruyla mücadele eden bir Trabzon kenti göreceksiniz." Şenol Güneş

Muhammet*
09.06.2009, 14:15
Bordo Mavi Bir Aşk Hikayesi

http://1.bp.blogspot.com/_dCf3YNNKAyY/SivmOruhX-I/AAAAAAAAAdw/r6caUKmmcUA/s320/Bordo_Mavi.jpg (http://1.bp.blogspot.com/_dCf3YNNKAyY/SivmOruhX-I/AAAAAAAAAdw/r6caUKmmcUA/s1600-h/Bordo_Mavi.jpg)

***Çok uzun olmuş farkındayım ama yukarıdaki gibi Mavi'nin yanına Bordo diye mağaza açtıran aşkı anlatmak için bu yazı kısa bile sayılabilir...

Son günlerdeki kriz ve arkasından gelen sessizlik ortamı bütün Trabzonspor'luların sinirlerini bozmaya devam ediyor.Bu sessizlikte birde gecenin ikisinde elektirikler kesilince iyice boşlukta hissettim kendimi.Bizim jenerasyonun genel özelliklerinden biri zaten bu,teknolojisiz yaşayamama.Neyse uykumda olmayınca kalem ve kağıdı elime alayım dedim.Yaz aylarındaki boşlukta Trabzonspor tarihini bölüm bölüm anlatan ''Bordo Mavi'' diye bir seri yazmayı planlıyordum.Bu gece yarısındaki boşlukta bu seriye giriş olarak bu aşkın başlangıcını yazmak istedim kendi kendime.Zaten hayatta bir çok aksak giden şey varken aklımdaki ya da gönlümdeki yerini hiç kaybetmeyen bu renklerden ve bu aşktan daha iyi bir konu yok yazabileceğim.

İstanbul doğumlu ama Balıkesir'de yaşayan bir Balıkesir'li olarak Trabzonspor'luluğum her zaman her yerde yadırganmıştır aslında.Trabzonspor'luluğumu memleketimden önce öğrenenlerin ilk tepkisi burnunda küçük hiç benzemiyorsun valla olmuştur.Sonrasında Balıkesir'li olduğumu,Trabzon'a hiç gitmemiş bir Trabzonspor'lu olduğumu öğrenenlerin tepkileriyse bundan çok daha ilginç ve fazladır.Aslında doğruyu söylemek gerekirse liseye başlayana kadar bende bu şaşkınlıktan dolayı Trabzonspor ve Galatasaray'ı bir arada desteklemiş biriyim.Aslında bu noktadan sonra işler daha garipleşiyor.Zira 2000'de Galatasaray'ın Uefa ve Super Kupasını görmüş birinin bu ikilemde yaklaşık 20 senedir Şampiyonluk yüzü görememiş bir takımı seçmesi çok daha ilginç karşılanabilir.Trabzon'la hiç bir bağı olmayan,Galatasaray'ın Uefa ve Super kupa şampiyonluklarını görmüş ama ondan sonra Trabzonspor'a dönmüş,dönmeklede kalmayıp onu hayatının en önemli yerine koymuş biri olarak bu ülkenin taraftarlık anlayışına en zıt noktadayım herhalde...

Bu ülkedeki klasik taraftarlık anlayışında sadece üç İstanbul takımı ve Trabzon'lular vardır aslında.Bursa'da,Kayseri'de ya da Balıkesir'de herhangi birine hangi takımlısın sorusu sorulduğu alınacak Bursa,Kayseri ya da Balıkesir cevabı kimseyi tatmin etmez.Israrla ikinci soru gelir, aslında hangi takımlısın?Niye bu ülkede Galatasaray,Beşiktaş ya da Fenerbahçe'li olmak mecburiyet halini almıştır bilmiyorum.Daha da ilginci bu üç takımla birlikte lig tarihinde şampiyon olmuş,tabiri caizse bir anadolu devrimi yapmış ve bunu 6 kez tekrarlamış Trabzonspor'u Trabzon'lu olmayıpta tutanlar da niye garipsenir acaba?Bunu en çok yaşayan insanlardan biri olarak anlamakta hala güçlük çekiyorum.En az diğer takımlar kadar büyüklüğünü kanıtlamış,42 yıllık tarihine 6 lig şampiyonluğu,7 Türkiye kupası,7 Cumhur Başkanlığı ve 5 Başbakanlık kupası sığdırmış bir takımın taraftarı olmak nasıl bir gariplik olarak görülebilir acaba?

Neyse fazlaca bu tartışmaya dalmadan nasıl bu garipliğin içine girdiğimi anlatayım kendi adıma.Lise yıllarına kadar Trabzonspor,Galatasaray karmaşasını yaşadığımı söylemiştim.Aslında az bile söyledim genellikle önceliğim Galatasaray'dı.İki takımın formasınıda giymezdim ama.En sevdiğim forma bugün en nefret ettiğim takımlardan Bayern'in formasıydı.Üstümden çıkarmazdım desem yeridir.O dönemlerde Galatasaray'ın üstüste yaşadığı şampiyonluklarda da büyük coşku duyduğumu söyleyemem.Uefa kupası finalinde Trabzonspor'lu babamın penaltılarda stressten yan odaya kaçışını,Popescu'nun golünden sonra hep beraber konvoya çıkışımızı hatırlıyorum.Onun kadar coşkuyla bağıramamıştım konvoyda.Süper Kupa finalinde Jardel'in penaltısını diz çökerek izleyen Fener'li arkadaşımı ve golden sonra attığı sevinç narasını hatırlıyorum.Yine ben sessiz kenardan sakin izlerken maçı.

Sonraları büyüme çağının etkisiyle bazı şeyleri anlamaya başladım sanırım.O dönemde Balıkesir'li olarak Trabzonspor'u tutmanın garipsenmesinden dolayı daha başarılı olan Galatasaray'ı tuttuğumu anlıyabiliyorum şimdi.Lise döneminde Trabzonspor'un ligde son 2 haftaya Fenerbahçe'nin 2 puan arkasında girerken oynadığı Galatasaray maçıyla tamamen değişti herşey.İçeride oynadığımız maçta kahvede babamla yaşadığım stressi hatırlıyorum.O gün aslında hep Trabzonspor'lu olduğumu anladığım gündü.Hiç bir zaman yaşamadığım stressi yaşamıştım.Devre arasına 2-0 yenik girince yaşadığım şoku,maç sonunda 4-2'lik skordan sonra gözümden akan yaşları hatırlıyorum.O günden sonra Trabzonspor'dan başka bir takımı da ağzıma almadığımı biliyorum.

Dediğim gibi ilginç bir karar her açıdan Uefa kupası ve Süper Kupayı kazanmış bir takım varken 20 senedir şampiyonluk hasreti çeken taa uzaklardaki küçük bir şehrin takımına aşık olmak.Eğer Trabzonspor'lu olmaya cesaret edemeyip herkes gibi İstanbul takımlarından birini tutsaydım herşey çok farklı olurdu şuan.Bu arada cesaret edemeyip dedim açmak lazım.Trabzon'lu olmadan Trabzonspor'u tutmak gerçekten cesaret ve sabır isteyen bir iştir.Milyonluk şehirde 3-5 kişilik azınlıktan biri olmak.Galatasaray,Fenerbahçe ya da Beşiktaş tura binlerce kişiyle çıkmışken sessizce oturmak.Alabileceğin muhtemel bir kupadaysa 3-5 kişiyle sevinci dorukta yaşamaya çalışmak.Trabzonspor maçını izleyebileceğin sadece bir kaç mekana sahip olmak vs.Gerçekten mantıksal açıdan zor bir karardır 20 senedir şampiyon olmayan Trabzonspor'u Trabzon dışında bir şehirde tutmak.Zaten o yüzden sürekli Trabzonspor taraftarı değil Trabzonspor aşığı olduğumu söylüyorum ya.Aşk mantığın işleyemediği tek konudur zira.

Peki Trabzonspor'lu değil Galatasaray'lı olsaydım neler olurdu.Doğduğum yıl 88'i de katarsak tam 10 lig şampiyonluğu görmüş olurdum.6 Türkiye kupası,5 Cumhurbaşkanlığı kupası,5 Başbakanlık ve 1 Süper kupa şampiyonluğu görürdüm.Avrupa'da bir Uefa ve Süper kupa,bir Cl çeyrek finali vs.Peki bunca şeyleri yaşayamadığım için üzülüyor muyum diye soruyorum kendime.Evet,üzülüyorum.Ama bu kupaların kazanıldığını göremediğim için üzülmüyorum.Bu kupaları Trabzonspor'un kazanamamasına üzülüyorum.Umrumda bile değil aslında Trabzonspor'un kupa alıp almaması.Hatta kaçıncı ligde mücadele ettiği de pek önemli değil.Zira bu takım 3.lige Balıkesirspor'un yanına da düşse ben yine Trabzonspor'un peşinde koşup onun için bağıracağım.Çünkü dediğim gibi Trabzonspor'un taraftarı falan değilim Trabzonspor'un aşığıyım...

Trabzonspor'a aşık olmamın sebepleride var tabiki.Her ne kadar aşkta mantığın yeri yok desekde bir kıza aşık olurken bile insanın mantığa dayanmayan sebepleri vardır.Örneğin gülüşüne kapılırsınız ya da çok güzel bakar gözlerinize ya da öyle güzeldir ki başka sebep aramazsınız.Kimi zamanda karakterine kapılıp gidersiniz.Benim aşkım Trabzonspor'un karakterine kapılmamla başladı.Ne kazandığı güzel kupalar dikkatimi çekti ne aldığı büyük futbolcular.Sadece ve sadece diğerlerinden farklı olması bile yeterdi.İstanbul büyüklerinin sömürdüğü onlarca asalak takımdan biri değildi.Bu ülkedeki her türlü eşitsizliğe karşı gelen sadece Trabzonspor'un değil bütün Anadolu kulüplerinin büyümesini benimseyen bir anlayış var çünkü Trabzonspor'da.''Nasıl yani kendileri herşeyi aştı da milleti mi düşünüyorlar?'' diyen çıkabilir onu da şöyle anlatayım.Trabzonspor taraftarı bu adaletsiz arenada takımının verdiği asil mücadeleye aşıktır kabaca.İşte bu adaletsiz arenada asil bir şekilde mücadele etmeye çalışan her türlü kurumunda büyümesini ve güçlenmesini isterler.Birileri tarafından geçilmek korkusu yoktur.Örneğin Kocaeli'de asil bir mücadeleye rağmen küme düşen Kocaelispor taraftarını ve takımını alkışlar Trabzonspor taraftarı.Ya da kimilerinin sandığı gibi Sivas'ın 5. şampiyon olmasından korkmaz.Sadece gerçekten hakedenin kazanmasını isterler.İşte Trabzonspor'un beni kendine aşık eden ana karakteri bu.Bir başka deyişle genç kızların aşık olduğu,bütün herkesin saygısını ve sevigisini kazanan mahallenin gerçek delikanlısı Trabzonspor.Eğer mahallenin diğer gençleri asıl delikanlıya kin tutmayı bırakırsalar Türkiye'de Anadolu takımları ve Türk futbolu da hakettiği yere çok daha kısa zamanda gelecektir bu benzetme bağlamında.Bu ülkede ilk futbol devrimi nasıl Trabzonspor'la geldiyse ikincisinin de öncüsü Trabzonspor olacaktır...

Alıntıdır:cezasahası.net (http://www.cezasahasi.net/)