PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Üstad Necip Fazıl Kısakürek



Harun-61
25.05.2009, 23:49
Yıllar nasıl da su gibi akıp geçiyor...

Necip Fazıl Kısakürek vefat edeli 26 yıl olmuş. Sanki dün gibi...

-----

Peki, Necip Fazıl Kısakürek niçin bu kadar sevildi, ismi yüceltildi? Necip Fazıl Kısakürek'i döneminin ve günümüz şairlerinden farklı kılan özelliği ne?


Bu sadece şairlikle, yazarlıkla açıklanabilecek bir olgu değil. Kuvvetli bir şiir ve fikir örgüsünün yanında aşka şeylere de bakmak lazım. Bir kere Necip Fazıl her şeyden önce içinden çıktığı, yetiştiği milletine sevdalı; daha geniş bir ifadeyle de ümmetine damardan bağlı bir hakikat sevdalısıdır… Onu farklı kılan, yılmaz bir hakikat sevdalısı olmasıdır. Dava adamlığıdır, mefkûresidir, mücadele azmidir… Eserlerinin içeriğinden ötürü defalarca tevkif edilir, hapis yatar. Mahpus damlarında çile çeker…

Edebiyatın tüm türlerinde eser verdi
Necip Fazıl, edebiyatın tüm türlerinde eser vermiştir. Şiir, hatıra, makale, inceleme, roman, hikâye, tiyatro, piyes… Hemen hemen tüm eserlerinde içten içe büyüyen bir öfkenin hâkim olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte az önce de işaret ettiğimiz gibi Necip Fazıl'ın şirinin nesriyle, nesrinin şiiriyle yarış halinde olduğunu söyleyebilmek mümkündür. Üstad'ın içtimai hayata yönelik fikirleri şiirinin gölgesi altında kalmıştır.

Ruhu şad oldun...

.

Muhammet
25.05.2009, 23:51
Lise ikinci sınıfta, Trabzon'da Hamamizade'de "Bir Adam Yaratmak" adlı oyununu sergilemiştik. Oyunun ana karakteri Hüsrev'i Semih oynamıştı. Benim de ufak bir rolüm vardı. Hala daha o günleri o anları, oyunun içindeki etkileyici sözleri düşünürüm, tüylerim diken diken olur. Uzun upuzun dopdolu etkileyici cümleler..

Ruhu şad olsun.

Harun-61
26.05.2009, 00:05
http://www.uzmanportal.com/wp-content/dosyalarim/2009/03/necip-fazil-kisakurek.jpg

ilhan
26.05.2009, 00:09
...

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

...

O karanlık sokakta arkanda dua ile yürüyenler var Üstâd. Ruhud şâd, mekânın cennet olsun.

Miraç Atalay Çiftçi
26.05.2009, 00:14
Çile (1939);

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak...

İşte sonsuzluk üstad, ruhun şad olsun...

Mehmet Fırat
26.05.2009, 00:24
Necip Fazıl ölmeden önce adeta ölümü hissetmişti. Prof. Dr. Osman Özsoy, Necip Fazıl'ın ölüm anını şöyle anlatıyor.


"Tam 26 yıl önce yine gizemli bir Mayıs gecesinde, takvimlerin 25 Mayıs 1983 gece yarısını gösterdiği saatlerde, hastalığının ilerlediği dakikalarda yatağından hafifçe doğruldu, ela gözlerini pencereden dışarıya çevirdi, derin karanlığa baktı. Ne gördü bilinmez; ateşin verdiği etki ile kırmızıya yakın pembeleşen dudakları hafifçe kıpırdadı ve "Demek böyle ölünürmüş!.." dedi...

Kimbilir belki de o an, ölüm meleğinin (Azrailin) evine teşrifini gördü... Nitekim bu sözlerinden hemen sonra şahadet getirerek son nefesini verdi."

Mekânın cennet olsun, Ruhun şad olsun üstâd...

Özkan
26.05.2009, 00:34
Çok büyük bir şâir ve yazardı.

Erdem Keser
26.05.2009, 01:12
Mekanın cennet olsun üstad.

irfanb
26.05.2009, 08:19
Ölüm güzel şey budur perde ardından haber,
Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü peygamber.

Nurlar icinde yat Üstad.
Allah mekanini Cennet eylesin.

MENDEBUR_
26.05.2009, 08:43
Mekanın cennet olsun Üstad!

Ahmet Kuru
26.05.2009, 09:25
Mekanı Cennet Olsun...

Harun-61
26.05.2009, 09:44
http://img525.imageshack.us/img525/5046/45069451uj3.jpg

halil ibo
26.05.2009, 10:23
AYNALAR YOLUMU KESTİ



Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;

İşte yakalandık, kelepçelendik!

Çıktınız umulmaz anda karşıma,

Başımın tokmağı indi başıma.

Suratımda her suç bir ayrı imza,

Benmişim kendime en büyük ceza!

Ey dipsiz berraklık, ulvî mahkeme!

Acı, hapsettiğin sefil gölgeme!

Nur topu günlerin kanına girdim.

Kutsî emaneti yedim, bitirdim.

Doğmaz güneşlere bağlandı vâde;

Dişlerinde, köpek nefsin, irade.

Günah, günah, hasad yerinde demet;

Merhamet, suçumdan aşkın merhamet!

Olur mu, dünyaya indirsem kepenk:

Gözyaşı döksem, Nuh Tufanına denk?

Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.

Bakamam, aynada, aynada vicdan;

Beni beklemeyin, o bir hevesti;

Gelemem, aynalar yolumu kesti.

Ruhu şa'd olsun...

macka61
26.05.2009, 16:16
Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun

Bekir
26.05.2009, 16:24
mekanı cennet olsun

necip fazılın kaldırımlar şiirini cok severim

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...

II

Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!
Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!
Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;
Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var;
Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;
Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur!
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur...
Ne senin anladığın kadar, kaldırımları...

III

Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.

Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...

Muhammet*
26.05.2009, 17:05
SAKARYA TÜRKÜSÜ

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:
Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur.
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük?
Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!..

Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan:
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan!

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu?
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna?
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya.
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su:
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek:
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz:
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya:
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!

Muhammet*
26.05.2009, 17:07
Dizelere daha fazla ne kadar anlam yüklenebilir ki......
Ruhu şad olsun....

Sadullah KAPICIOĞLU
26.05.2009, 18:06
Gelsen kaşlarını çatsan, sonra keskin keskin gülsen, şu memleket manzarası adına bir kaç laf etsen... Ne çok arıyoruz Dava adamımızı. Üstadım ruhun şad olsun...

ApoCaN28
26.05.2009, 18:31
Ruhun şad olsun...

İskender66
26.05.2009, 18:53
Ruhun şad olsun. Yattığın yer nur-u pak olsun. Mekanın cennet olsun BÜYÜK ÜSTAD.

a d bacan
27.05.2009, 00:06
O DEMDEKİ PERDELER KALKAR PERDELER İNER
AZRAİL'E HOŞ GELDİN DİYEBİLMEKTE HÜNER
N F K



GENÇLİĞE HİTABE

Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...

"Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...

Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre...

Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet...

İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet...
Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'an'ında "belhümadal - hayvandan aşağı" dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü ?...

Son yarım asır!.. İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedi helake mahkumiyet...

İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi...

Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilakı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...

Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir çığlık kopararak "mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...

Dininin, dilinin beyninin, ilminin, ırzının,evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...

Halka değil, Hakka inanan, meclisinin duvarında "Hakimiyet Hakkındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...

Emekçiye "Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın.! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın!" diyecek...

Kapitaliste ise "Allah buyruğunu ve Resul emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!" ihtarını edecek...

Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına,vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...

Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezhebe ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin,İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütüıı insanlığa model teşkil edecek bir gençlik...

"Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert "ben varım!" cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" fikrini besleyici bir dâva ahlakına kaynak bir gençlik...

Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnetsayacak kadar gözü kara ve o nispette usule, stratejiye uygun bir gençlik...

Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...

Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı,çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi,mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hasılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldağı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...

Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara "siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız !

Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!" diyecek ve gerçek müslümanlığın "nasıl" ını ve "ne idüğü" nü her haliyle gösterecek bir gençlik...

Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu ,hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezâyı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O'ndan başka hiçbir tutamak,dayanak, sığınak tanımayacak ve O'nun düşman larını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...

İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum.Şekillenmesi,billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbazlık kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerîmden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım.

Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur:

Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil!

Allahın selâmı üzerine oIsun...

Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!..

Necip Fazıl

Ruhun şad mekanın cennet olsun üstad

bu gençlik seni unutmadı unutmayacak......

ayrıca herkesin birer mısrayla ruhunu şad etmesi beni çok duygulandırdı.

tekrar tekrar ruhun şad,mekanın cennet olsun ÜSTAD.

Oğuz ZEYTİN
25.05.2011, 11:58
(28 yıl oldu)Allah rahmet eylesin.

Eserlerini tekrar tekrar okumak gerekir.

Yukarıda paylaşılmış; Sakarya Türküsü'nü onun sesinden dinlemek isterdim.

Çağatay Özmen
25.05.2011, 17:10
forumda siyaset yapmak yasak mıydı ben mi yanlış hatırlıyorum? a d bacan'ın yazdığı iletiyi kastediyorum.

the king
25.05.2011, 21:06
Ruhun Şad mekanın cennet olsun Üstad.. Allah rahmet eylesin..

YATTIĞIM KAYA
Bu akşam o kadar durgun ki sular
Gömül benim gibi kedere diyor.
İçimde maziden kalma duygular
Ağla geri gelmez günlere diyor.

Ey gönül, gidenden ümidini kes!
Kaçan bir hayale benziyor herkes,
Sanki kulağıma gaipten bir ses
Buluşmalar kaldı mahşere diyor.

Enginden engine koşarken rüzgâr,
Bende bir yolculuk heyecanı var...
Yattığım kayaya çarpan dalgalar
Çıkıver bir sonsuz sefere diyor.

7 AHMET 7
25.05.2011, 21:11
Bir tohumda ; gövdesi, dalları, yaprakları ve meyvesiyle bütün bir ağaç gizlidir
_n.f.k._

Bayraktaroğlu
26.05.2011, 17:02
Allah Rahmet Eylesin.Mekanı Cennet olsun

Külünkoğlu
25.05.2012, 10:06
Ruhu şad mekanı cennet olsun.

Adem Erdoğan
25.05.2012, 10:13
Tereddüt edersen bacakların seni taşımaz. "Yürüyeceğim" de, bas ve yürü!

Üstadın en sevdiğim sözlerinden bir tanesi, ruhu şad olsun.

Necmettin ALTUNTAŞ
25.05.2012, 12:28
Sakarya şiirinin üstadı!ruhun şad mekanın cennet olsun.

esra61
25.05.2012, 22:32
Dönemeç / Necip Fazıl Kısakürek



Bir gündü, hava ılık
Ve cadde kalabalık...
Bir kadın sapı verdi önümden dönemece;
Yalnız bir endam gördüm, arkasından, ipince.
Ve görmeden sevdiğim, işte bu kadın dedim,
Çarpıldım, sendeledim.


Bir gündü mevsim bayat
Ve esnemekte hayat...
Dönemeçten bir tabut çıktı ve üç beş adam;
Yalnız bir ahenk sezdim, çerçevede bir endam.
Ve tabutta, incecik, o kadın var, anladım;
Bir köşede ağladım...


[1940]
rabbim mekanını cennet etsin inşallah...