Bunu geç te olsa anlamanız güzel. Forum olduğunun farkında olanlarla güzel güzel sohbet ediyoruz. Sandalyeyi ters çevirip gelenleri ise biz de sandalyeyi ters çevirerek karşılıyoruz ve böyle kısa bir münasebetimiz oluyor. Özellikle söylediklerine inandırıcılık katmak için örneğin "asma kabağı" gibi tabirler kullananlarla.
Ben sizin gibi dolaylı yollardan ifade tarzını değil, söylemek istediğini kelimeleri eğip bükerek değil, dolaysız söyleyen bir tarzı tercih ediyorum.
Ayrıca sizin gibi "şöyle dedin ama aslında bunu demek istedin" gibi "iftira" ve "falcılık" içeren bir tarzım da yok. Karşımdakinin söylediğini yazdığı şekliyle anlıyorum. Benim yazdıklarımdan satır arası anlam çıkartmak ta kimsenin olmadığı gibi sizin de haddinize düşmez.
A.Aker tribünlerinin geçmişi hakkında yazdıklarınıza ise başta çok gülmüştüm ama şimdi gerçekten üzüldüm. A.Aker tribünlerinin kalitesinden anladığınız tek şeyin "yanınızdaki taraftarın bağırarak söyledikleri" nden ibaret olması gerçekten çok düşündürücü. Konuya buradan yaklaşırsak, binlerce örnek verebiliriz. Hatta bir çoğu son derece komiktir ve tarafsız bir futbolseverin yeryüzünde maç seyrederken en çok eğleneceği tribünün A.Aker tribünleri olduğunu ispatlamaya kolayca yeter. Oysa benim A.Aker tribünü anlayışım ne yanımdaki taraftarların bağırışmasıdır ve ne de Tv ekranlarında duyulan sestir. Benim tribünden anladığım tek şey ve burada tartışmaya açtığım tek konu, TS futbolcusunun o tribünlerden duyduğu ses ve aldığı motivasyondur. Yanınızdaki taraftarın söyledikleri ise sadece ve sadece "magazin" ve "eğlence" konusudur, bizim konumuzun da dışındadır.
Gençlerle olan diyaloğuma gelince.. O gençlerle kendimce bir diyalog kurdum ve ne demek istediğimi anlatabildiğimi düşünüyorum. Sadece genelden değil özelden de mesajlaşıyorum bazılarıyla. Neticede çok iyi anlaşıyoruz. Gençler şikayetçi değilken sizin "maydanoz" tavrınızın sebebini çok merak ediyorum doğrusu. Size birşey anlatmaya çalışmadım ki "anlamadığınızı" ısrarla vurguluyorsunuz. Neticede "söyleyenin" ve "dinleyenin" uzlaştığı bir konuda sizin "yazık" ifadesiyle araya girişiniz ve 3. şahıs olarak ısrarla oluşturmaya çalıştığınız "üslüp" tartışması bizzat kendi üslubunuzu ortaya koymamı gerektiriyor. Benim üslubumda var olduğunu düşünerek alaya almaya çalıştığınız "elbise yırtığı" tarzında bir sanal defekt ile belki kelime karşılığı olarak değil ama anlam olarak "argo" tarzınızla alay etmeye çalışıyorsunuz fakat, sizce defekt olan bu durumun beğenseniz de beğenmeseniz de benim "elbisemin süsü" olduğunun farkında olmamanıza rağmen, kendi "smokininizde" gerçekten kötü bir defekt olarak göründüğünün farkında bile değilsiniz. Örneğin benim kullandığım ve rahatsız olduğunuz "sen" ve "yırtık" kelimeleri yanyana pek sırıtmıyor ama, sizin tercih ettiğinizi söylediğiniz "siz" ve kullandığınız "asma kabağı" kelimeleri yanyana çok sırıtıyor. Sanırım hangimizin daha samimi olduğunu da çok açıkça gösteriyor.
Aslında yerel basında bir "köşe" sahibi olduğunuzu daha önce söyleseydiniz belki de size hiç cevap vermezdim. Yerel basının kokusu tenine sinmiş olan köşe yazarlarının çoğunun durumu zaten ortada. Birkaçını tenzih ederim. Gazetelerde kolayca bir "köşe" kapan ve özellikle "çok bilmişlik", "küçümseme" ve "aşağılama" dürtüleriyle palazlanmaya çalışan bu yazar grubunun büyük umutlarla başladıkları bu macera, genellikle "ters köşeye yatma" faciası ile sonuçlanır. Siz daha yeni başlamışsınız ama görüyorum ki aceleniz var ve daha şimdiden köşelerde dolaşıyorsunuz. Bu tip büyük yazarların yazılarının bulunduğu gazete sayfaları eskiden bakkallarda "kese kağıdı" olarak değerlendirilirdi ama şimdilerde naylon poşet furyası nedeniyle ne yazıkki bu şans ta kalmadı. Orman kıyımı dışında bir anlamı yok.
Size bir örnek vereyim: Adnan Sungur isimli "ters köşeye yatma uzmanı" olan büyük gazeteci arkadaş Ersun Hocanın "ismim tartışılacak bir isim değil" lafına karşılık olarak "sen kimsin, hangi başarın var ki isimin tartışılmaz olsun?" gibi bir cevap vermiş. Sizin gibi herşeyin en doğrusunu bildiğini zanneden bu arkadaşı tanıyorsanız lütfen ona şu soruyu sorar mısınız: "O Ersun Yanal ve Milli takımı çalıştıran, şimdi de 4 büyüklerden birinin başında olan biri. Peki Adnan Sungur sen kimsin? Ve hangi başarın var?"
Nedense tarzınızdan Adnan Sungur'u idol olarak kabul ettiğiniz gibi bir izlenime kapıldım.
Gördüğünüz gibi tercihiniz olan "birinci tekil şahıs zamiri" hitaplı bir yazı oldu. Umarım "uslup" zevkiniz tatmin olmuştur. Ve yine umarım "esas" konusundaki garabet dolu çelişkilerinizin de farkına varırsınız.
Benim tribünlerdeki varlığımın sebebi sahadaki 11 delikanlıya destek olmak ve başardıklarında onlarla sevinmek, üzüldüklerinde de üzüntülerini paylaşmaktır. Bu nedenle olaya tribündeki muhabbet gözüyle değil de saha içerisinden tribünlerin görünümü gözlüğüyle bakmayı tercih ediyorum. Böylesi TS için çok daha hayırlı olur. Tabi böyle bir derdi olanlar için.
Gerçekleri yazmak lazım. Önce yazıp sonra gerçekleri çekiştirerek yazdıklarına uydurmaya çalışmak beyhude bir uğraş.