Gülsen Nickli Üyeden Alıntı
Kitleleri uyutma ve onlara bunu layik görme" her ne kadar dogru olsa da... Hayat sadece "kandirma ve kandirilma" dan ibaret degildir. "Gönüllülük" diye bir sey de var.
Insanlar sadece kandirildiklari için, sadece uyutulmak istendikleri ve uyuduklari için mevcut kültürel tüketime riza göstermiyor.
Gündelik hayatin ufkunun sinirlari içinde, kendilerine yakin gördükleri, etraflarinda benzerini pekala bulabildikleri veya "hayatta yirtmanin biricik yolu" diye düsündükleri seyirliklere sariliyorlar.
Kaynanasindan gelinine, damadina; bir oda içine kapanmis insanlarin enti püften tartismalarina, dizilerin felsefesine, susuna busuna...
Para ve iktidar sahipleri �iyi egitim� alsin diye çocuklarini yurt disina gönderirken,bu ülkenin çocuklarini ve gençlerini neden bu rezil televizyonlara ve lümpen egitim ve kültürüne müstahak görüyorlar?
"Halkin ne durumda oldugu" nun, "kitlesel egitimin hali" nin, "ülkede okur yazarlik, ögrenim düzeyi, cehaletin boyutu" nun yani sira bir baskafacialardan biri de; "Parasi olmayanin kitap alamamasi" sorunundan mustarip ülkede, parasi olanlarin ne aldigi ve okudugu... Dünyaya, topluma, insanlara, olaylara kesif ilgisizlik, duyarsizligi. Istisnalar hariç, bir sürü özel vakif üniversitesinde, "bilgi, bilinç ve vicdan cahili" para, iktidar, imkan sahibi, is yönetip is yürütecek kusaklar yetistiriliyor.
En çok imkana sahip olanlarin bile kendi dünyalarini nasil bir "kültürel çöle" çevirdigini görüyoruz.
Bir diger ve temel facia ise;
Bu ülkenin basbakani okumanin hiçbir ise yaramadigini söyleyip, �okuyanlari görüyoruz, sefilleri oynuyorlar�, düzeyinde (düzeysizlik mi demeliyim) laflar edecek, sonra da kizlarini okutmak için yurtdisina gönderecek- sefilleri oynatmak için herhalde�, sonra yine bu ülkenin bir baska basbakani red kitten baska kitap okumadigini söyleyecek... Sonra da biz hala burada bunlari tartisacagiz...
Bir arkadas yukarida okuma oraninin 80�lerde yüksek oldugunu söylemis. Ona ilave olarak sunlari söyleyebilirim; 80�de bu ülkeyi silindir gibi ezen 12 Eylül�den önce bu ülkede isçi, milli gelirin yüzde 35-37�sini aliyordu. Milletin karni doyuyordu. Karni doyan millet de düsünmeye, sormaya ve sorduklarina cevap aramaya basliyordu. Dogasi geregi insan, yeme, içme, barinma ihtiyacini karsiladiktan sonra bunlari yapar... 12 Eylül�den sonra bu milletin anasini aglattiklari için, hala da aglatmaya devam ettikleri için, her seyi satip savdiklari için, milleti �aksam eve ekmek götürebilecek miyim�, sorusundan baska soru sordurmayacak hale getirdikleri için gelinen bu nokta pek de sasirtici degil.
Özellestirmeye suna buna itiraz etmeyen, satilsin diyen, milli servetlerimizin peskes çekilmesine ses çikarmayanlar da gelinen bu noktadan en az onlari satanlar kadar suçludur. Bu halkin fakirlesmesinde, cehaletinde, okuyamamasinda, sununda, bununda...
Yani, "gaflet, dalalet, hiyanet" almis basini gitmis. Hatta "fakr-u zaruret içinde harap ve bitap düsmüs" vaziyetteyiz. Sonra, "bu ahval ve serait içinde", "damarlarimizdaki asil kan"la horul horul uyuyoruz!
Tigin �80�li yillarda çocuklugumuz� konusunu açtiginda, aslinda ne çok söylenecek sey vardi.Aslinda konustugumuz seyin "çocuklugumuz" olmadigini bilerek elbette.O dönemin çocuklarinin simdi köksüz, aidiyetsiz, kayip bir kusak haline gelmesinin, getirilmesinin bir anlamda açiklamasidir aslinda burada konustuklarimiz.