Fatih Tekke'yi uğurlama...
artik tarti$mayi birakin arkada$lar, gitti Sultan Tekke. bunu kendi agzindan duyduk.
kulüp menfaati veya kendi kazanci icin... AMA
güzel bir veda yi hak etti, hemde fazlasi ile...
onu hem futbolcu, hem Trabzonspor sevdalisi hemde bir abi olarak hatirlayacagiz ve destekliyecegiz.
Trabzonda'ki arkada$lar'dan acizane istegim, Fatih abimize güzel bir ugurlama yapmalari...Gurbet'de olmasak kesinlikle orda olurduk...
Hayırlı Yolculuklar Kaptan! Hakediyorsun.
Hayatımızdan silip atmak istediğimiz senenin sonunda, artık takıma Türkiye'de rüştünü ispatlamış Samet Hocayı getirmiştik. Onun gelişiyle Hami ile yollarımızı ayırmıştık. Trabzonspor taraftarı, hepimiz endişeliydik. Zira zaten bir önceki sezon büyük bir yıkıntı yaşamıştık ve bir de bunun üstüne takımın en deneyimli oyuncusu Hami'yi göndermiştik.
Takımın tamamı takım futbolu denen o zevksiz oyunu oynuyordu da, bal yapamayan arı misali, topu üçgenin içinden geçiremez olmuştu. Ligin ikinci haftasında oynadığımız bir Altay maçı vardı ki sormayın gitsin. Maçı kahırlar içinde seyrettik. Gol atamadığımız gibi artık atabileceğimize dair umudumuz da kalmamıştı.
Sonra kimler araya girdi, nasıl oldu bilemeden birileri Fatih Tekke'nin Gaziantepspor'dan Trabzonspor'a ve de Türk Futbolu'na kazandırmış oldu. İlk maçı ligin üçüncü haftasındaki Adanaspor deplasmanıydı ve kaptan gelişinin yaratacağı güzellikleri müjdelercesine golünü atıyor ve galibiyeti getiriyordu. Bir önceki sene yaşanan rezalet nedeniyle, deplasman galibiyeti nasıl bir şeydi unutmuştuk. Hatırladık.
Bize başka şeyler de hatırlattı. Sahada ciğeri patlayana kadar mücadele eden futbolcu profilini. Kameraların yakın çekim yaptığı her an dişlerini sıkıp da verdiği o hırslı ifade her hafta gözümüzün önünde yeniden canlanıyordu. Gururlanıyor, umutlanıyorduk. Ligde çok başarılı olamasak da o ve onun yarattığı sinerjiyi hisseden arkadaşları ile unuttuğumuz bir başka resmi daha gördük. Bir bordo-mavi formalı kolun kaldırdığı Kupa resmini.
Ertesi sene Fatih Avrupa kampında bir hakeme koyduğu gibi oturtuyor ve bu nedenle sezona cezalı giriyordu. Senenin ikinci maçında Fener'e karşı oynayamıyordu. Ama aynı sene Brezilya'da 5 maç cezası bulunan Luciano Ali Şen hazretlerinin torpili ve Parreira'nın "güzelliği" ile bize karşı oynayabiliyordu. Takım onsuz ve ilk maçta kırmızı kart gören Yattara'nın yokluğunda gene eskiye dönmüş, oynuyor, çabalıyor ama gol atamadığı gibi fırsat bile yaratamıyor ve Hooijdonk'un golüyle Fenerbahçe bizi Avni Aker'de 1-0 yeniyordu.
Sonra Fatih gene sazı eline alıyor ve takımın yükü ile kendi de yükseliyor ve Milli Takım için parlamaya başlıyordu.
Her maçı ayrı heyecan ve gurur kaynağı olan yıldızımız, kaptanımız Gökdeniz ile birlikte tüm Trabzonsporluların olduğu gibi, Trabzonluların özellikle gururu oluyordu. Çünkü onlar satın alınmış yıldızlar değil bizim evlatlarımızdı.
Ligin ikinci yarısının ilk maçında Kadıköy'de durum Petkoviç'in anormal hatasıyla 2-0 olunca bizim için maç bitmiş gibiydi. Ama kaptan sahneye çıkıyor ve durumu 2-1'e getiriyordu. Derken Petkoviç bir gol daha hediye ediyor durum 3-1 oluyordu. Ama artık biz de umutluyduk, çünkü kaptan sahadaydı. O gün maçı 3-2 kaybettik ama artık, her maçtan umutlu olmuştuk.
Ayağı, bileği ve kafası ile adeta sahada portreler çizen bu usta, hayatının en verimli dönemini yaşıyordu. Derken biraz da Beşiktaş'ın hediyesiyle şampiyonluk yarışına ortak oluyorduk. Ama işin ilginç yanı o sene devre arasında yaşanıyordu. Beşiktaş'ın 13 puan gerisinde Fener'e iki defa yenilmiş bir takımın kaptanı, devre arası röportajında :"Gerçekten inanırsak şampiyon olabiliriz" diyordu. Sanırım o günlerde, ondan başka ne inanan, ne de inansa da ulu orta söyleyebilen vardı şampiyonluk hayalini. Ama o haklı çıktı. Haklı çıkabilmek için de elinden geleni yaptı. Goller attı, attırdı. Türkiye'de mukayese edildiği pek yıldız da kalmamıştı. Çünkü o her şeyi yapıyordu: Gol atıyor, attırıyor, defansta kornerlerde top çıkarıyor, takımı organize ediyor, top çalıyor ve en önemlisi de takımı sürekli ateşliyordu.
O ateş ki, aynı sezon içinde 3 başkan, 3 antrenör değiştirmemize rağmen ve 13 puan gerideyken bizi yarışa tekrar dahil ediyordu.
O sene paralı yıldızımız yüzümüzü güldüremezken, bizi mest eden ve yükü sırtından hiç indirmeden devam eden gene Fatih Tekke oluyordu. Belki de şampiyonluğu onun kasten sakatlanması vesilesiyle kaybettik, kim bilir. Bir kahrolası Diyarbakır maçı ve Fenerbahçe güdümlü Diyarbakırlı oyuncuların tekmeleri sonucunda Fatih sezonu kapatıyordu. Kupa finalini onsuz kazanıyorduk ama ummadığımız bir Galatasaray mağlubiyeti bize pahalıya maloluyor bu arada hala tartışılan bir şekilde Beşiktaş Fener'e kendi sahasında 3-0 mağlup oluyor ve şampiyonluğu Fener'e, Şampiyonlar Ligi fırsatını da bize hediye ediyordu.
Ertesi sene bu sefer lige iddialı giriyorduk ve sanırım ligin 3. haftasında Malatya'yı Malatya'da 4-3 yeniyorduk. Bu maçta Fatih 3 gol atıyordu ve hele orta sahayı geçer geçmez attığı gol bizce sezonun en güzel golü oluyordu. Tarih yakınlaştıkça hafızalar tazeleneceği için her maçı anlatacak değiliz tabi ki.
O sene de bizi sırtında taşıyan en önemli oyuncumuz kaptanımızdı. Bir futbolcunun tek başına yapabileceğinden çok daha fazlasını yaptı hep. Takımın abisi, kaptanı ve elbette Sultanıydı artık.
Fener maçlarında alışkanlık haline getirdiği süper golleri, bizi zıp zıp zıplatan hareketleri, fedakarlığı, hırsı ve sıkı sıkı sıktığı dişleri ile bizim de gönlümüzde, Trabzonspor'a ait en güzel yerlerden birine kurulmuştu.
Yanlışlar da yaptı elbet. Ama öyle faydası oldu ki bu takıma ve bizlere, o yanlışlar ihmal edilebilir boyutlarda kaldı hep. Çok para aldı ama çok önemlisi, hakkını da verdi. Çok büyüdü Trabzon'da, ama kaptanlığını unutmadı hiç. Çok ilgi gördü ama şımarmadı hiç. Çok daha fazlasını kazanabilirdi ama o taraklara eğilmedi hiç. İşte bu özellik onu unutulmazlar arasına soktu zaten.
Attığı gollere hep bir güzellik kattı. Bir KDV indirimi gibiydi Trabzonspor taraftarı için. Taraftarın üzerindeki yükü kaldırdı o 3 sene boyunca.
Yönetimlerin gururu oldu hep:
- Kupa kazandırdı, gururlandırdı yönetimlerini.
- İmza attı gururlandırdı yönetmileri
- Şimdi de astronomik bir rakama imza attı, gitti ve "Trabzonspor menfaatlerini" düşünenlerin gururu oldu.
Hep gurur verdi. İstanbul kuklalarının elinde oyuncak etmedi kendini. O formayı giydi ve hakkını verdi. Bir taraftar daha ne isteyebilir ki?
Trabzonspor ondan önce vardı, sonra da hep olacak. Ama onunla da bir başka güzeldi.
Trabzonspor Sultanını, kaptanını ve önemli bir golcüsünü kaybetmedi sadece. Bir hamalını da kaybetti. Şimdi takımın ikinci hamalı Hüseyin'e kaldı bu ağır yük. Diğer yıldızlarımız böyle bir yükü kaldırmayacaklarını, kaldıramayacaklarını açıkça söylüyorlar. Bir Hüseyin kaldı Hamal, bir de Umut'umuz gençler.
Öyle zor ki onların işi. Bu büyük boşluğu doldurabilmek kolay değil. Zira boşalan sadece 11'in içindeki mevkilerden biri değil. Aynı zamanda ciddi bir Trabzonsporluluk Ruhu.
- Allah gidenlerin bahtını açık etsin,
- Kalanlara güç versin,
- Taraftarı ve yönetimi de utandırmasın.
Biz başımızın bir şekilde çaresine bakarız Kaptan. Sen kendine iyi bak.
Hayırlı Yolculuklar.